5 Şubat 2016 Cuma

Denge


Asla yalnız kalamayacak kadar tek kızıydı evin.
En büyük bıkkınlığıydı bu.
Toplu taşımaya aşina, 10 yaşından sonra babasız, annesi ilkokulda hademe.
Özel bir şirketin sıradan personeli.

Sağ bacağı diğerinden 5 santim kısa, insanların çoğundan aksak.
Oysa insanlığın başlangıcından bu yana, sağ bacağımız soldan kısa doğsak eşit olanlarımız sakat sayılacak.
Gözleri çoğu zümrütten yeşil, gamzeleri düş çukuru, gülüşü güneş, hayatı gece yarısı.

Dilan.

Güneşli günlerde hep yağmur yağsın, ıslanarak yürüsün ister yamuk yumuk taşlı sokaklarda.
Yağmurlu günlerde ise pencere kenarına tüner, bir türk kahvesi zaman sonra içindeki yağmur geçer.
Evde değilse daha beter, her dengesiz adımda su birikintilerine, her durakta trafiğe, her işe geç kalmış dakikada geç yatmışlığına söver.

Göğün mavi olması gerekirken siyaha çaldığı bir gün aceleyle çıktı evden,  pazar 14:00.
Mahalle'den arkadaşının nikahı vardı, saçını yaptırmalıydı.
Düğün dernek olmadığı sürece kuaföre 2 ayda 1 uğrardı.
Sıra vardı.

Çoğu insandan çok nefret ederdi beklemekten, oturduğu yerde çok fazla oturamaz, baktığı manzaraya çok fazla bakamazdı.
Azar azar mutlu olmayı öğrenmişti.
Şarküteri reyonunda 50gram diyebilenlerdendi.
Ama kuaförüne bu saçı beğenmedim diyemezdi.
Teşekkür etti.
4 günlük harçlığını kasaya bıraktı, hırsından fiş istedi.
Kapıya çıktığında yağmur başlamıştı, elinde şemsiyeyle dolu geçen taksilere surat asmaya başladı.
Kırk yılda bir binerdi.

Hırsından elindeki fişi yağmura attı.
"Çöpçüler" diye düşündü attığına pişman oldu.
Gözleriyle, attığı fişin logar kapağına doğru sürüklenişini izledi umutla.
Kağıdın delikten girmesiyle mutlu oldu, mutluluğu suratına bir bardak su çarpılmışcasına kesildi.
"Geri zekalı" diye bağırdı üzerine su birikintisini sıçratan arabanın ardından.
Araba ani fren yaptı.
"Eyvah" dedi içinden, tartışmaktan çok korkardı.
"Duydu herhalde?"

Otuzlarında, kirli sakallı, ütülü tshirtlü, geniş omuzlu, geniş burunlu, yandan İtalyan önden Rizeli, şivesi İstanbul, neredeyse çok yakışıklı bir adam indi arabadan, boyu Dilan'dan 7cm uzun.

Dilan "size demedim" ile " yaptığının farkında mısın? " arasında gidip geliyordu içinde.
Seçeceği cümleyi çocuğun ilk cümlesi belirleyecekti.
Dilan'a 4 adım kala konuşmaya başladı arabasının dörtlüleri alarm alarm yanan adam.

--Gerçekten çok özür dilerim inanın görmedim.

- İnsan biraz dikkat eder ama ampül mü takalım kafamıza.

--Hayır sizi değil, çukuru görmedim. Aslında sizi gördüğüm için çukuru göremedim.

Dörtlüleri farketti Dilan.
İçinden gülümsüyordu, saçım o kadar da kötü olmamış diye düşündü, cevap vermekte geciktiğini farketti, kolay kız olmamalıydı.

- Neyse tamam önemli değil eve gidiyorum zaten.

--İzin verirseniz ben bırakayım, özür mahiyetinde yani.

- Yok teşekkürler taksi bekliyorum.

Lütfen, hasta olacaksınız benim yüzümden, boş taksi bulmak çok zor bu yağmurda inanın tehlikeli biri değilim.

Çok tehlikesiz gülümsedi adam.
Bunun normal bir an olmadığını farketti Dilan. 
O sohbet bitmesin istiyordu, kalbi hızlı atıyordu ve yağmurlu havalarda bulunmayan taksiler kolay kız olmamak için iyi bir bahaneydi.

- Gerçekten gelir birazdan teşekkürler.
--Bakın şöyle yapalım, isterseniz bir arkadaşınızı arayıp durumu anlatın plakamı verin, içiniz rahat olsun, biliyorum tanımadığınız insanım neticede ama bana özür dileme fırsatı vermeniz laxım.
- Dilediniz zaten, siz benden çok ıslandınız deminden beri.

İlk kez gamzelerini gösterdi Dilan şemsiyesinin altından, yağmurun altında duran adama.
Düş çukuruna düşmüştü Rizeli İtalyan.

"Hadi o zaman" dedi gülümseyerek. 
Sağ kolunu arabaya doğru uzatarak Dilan'a yol gösterdi.
Dilan gülümsemeyi sürdürerek düşündü kısa bir süre.
Bir daha mı gelecekti dünyaya?
Belki hayatının aşkıydı bu sırılsıklam kibar adam.
" Ay, tamam peki" dedi ve ilk adımını attı arabaya doğru aklı bir karış havada.

Sağ bacağıydı.

Diğer bacağından 5 santim kısa.

Adam aksaklığı gördü.
Dilan adamın farkındalığını.

Dört adım sonra bu aksaklığın geçici bir şey olmadığını anladı adam.
Dilan yalan söylemişcesine utanmış, pişman, yerle bir.
Bir kere olsun kendini özürsüz hissettiği için özür dilemek isterken buldu kendini.
Artık orada olmak istemiyordu, adam az önceki gibi bakmıyordu.

Arabaya 2 adım kala durdu Dilan, tam 40 saniyedir konuşmuyorlardı ve bu onların 290 saniyelik ilişkileri düşünüldüğünde hiç normal değildi.

- Bir şey diyeceğim, ben gerçekten taksiyle gideyim, şimdi hatırladım önce markete gitmem lazım zaten.

Düş çukurlarının içine 290 saniyelik mutluluğunu gömüp üstünü yağmurla kapatmıştı Dilan.

Adam Dilan'a döndü,gözlerine bakıp 2 saniye duraksadı.
"Peki siz bilirsiniz" hatta " peki sen bilirsin" diyebilirdi.
Yeterince ısrarcı davranmıştı ve market kötü adam görünmemek için iyi bir bahaneydi aksak kızın karşısında.

Hiç bir şey söylememeyi seçti.
Gözlerini Dilan'ın gözlerinden alıp arabasına doğru yürümeye başladı.
Dilan yerinde çakılı kaldı, aralarındaki mesafe adım adım açılıyordu.

Dilan bir an önce yalnız kalıp ağlamayı beklerken, adam arabasına vardı, sağ ön kapısını açtı, sağ kolunu boş koltuğa uzattı ve ekledi.

--Hangi markete gidiyoruz?

Hala ne zaman öyle şiddetli yağmur yağsa aksak karısına özür çiçeği götürür Rizeli İtalyan.