2 Aralık 2013 Pazartesi

Ne kadar bitik o kadar iyi


Onayın alınmadan verilmiş bir hayatı yaşıyorsun...

Oysa hep karar verdin, kendini verdiğin kararlar için suçladın, hata senindi, günah senin.

Ama dönüp geriye baktığında farklı bir şey var, bilmediğin bir şey.

Böyle olsun istemedin, yani bu adam olmak, bu kadın olmak.

Sana verilen hayatı sen istememişsin gibi, onayın alınmamış gibi, kim karanlıktan korkmak ister ki gölgesi bu kadar siyahken?

Yürü dedi biri, sonra diğerleri, yaşamak zorundasın yürümek zorundasın, sana kim ol dendiyse onu oynamak zorundasın, şarkıcıyı oynayanlar, oyuncuyu oynayanlar, fırıncıyı, nalburu,taksiciyi...

Kralı oynamak istedin sen,diğerleri de kralı istedi.

Oysa mesele hangi rolün verildiği değil, içine konan o amansız isteme duygusuydu.

Olduğun kişiyi istesen mutlusun.

Sefil olmayı istesen mutlusun.

Ama gerçekten sefil, gerçekten bitik...

İşte o vakit işin kolay, ya dikenli merdivenlerden tırmanırken kanatacaksın ellerini ya da merdivenin başında durup izleyeceksin yol alanların çektiği çileleri, kimse bilmez merdivenin dibini, çok az insan...

Ki cennet orada, orada cehennem, orada sensin Tanrı.

Kim olmak istiyorsan o olmuşsundur orada, herkesten farklı, verileni yaşamaktansa istediğin kişi olmak mevzu, ne kadar bitik o kadar iyi.