12 Ekim 2019 Cumartesi

Zeze

Vapurun kıç tarafında bir yer buldu kendine zar zor, tıka basa dolu üstelik fırtına koptu kopacak ama hiç oralı değil genç kız nasıl olsa birazdan sevdiğine kavuşacak.

Yeni iskarpinleri ayağında babası hemşireliği kazanma hediyesi almış, bulutlara kızıyor, ah be yağmur sırası mıydı bu gün?

Üsküdar iskelesinde bir genç yağmurun altında yarıya kadar ıslanmış kendine hayrı yok bir tentenin altında yüzünde soğuk soğuk damlalar dudağında sıcacık bir gülümsemeyle bekliyor.

Hava patladıkça patlıyor Üsküdar vapuru tıka basa dolu sahilde eski insanlar endişeli, bu havayı kaldırmaz diyor bu yaşlı vapur bir balıkçı karısına.

Üsküdar vapuru 52 yaşında kaptan köşkü geceden konma.

Denizin ortasında kırılıyor dümen zinciri, kırılıyor hayatlar, fikretin yüzündeki gülümseme Zeze’nin iskarpinleri kırılıyor.

1 Mart 1958 Cumartesi 12yi 10 geçe çığlıklar kopuyor, 20 geçe çıt yok boğazda.

Toprağa vermiyor kimseyi deniz, suya gömülüyor insanlar.

Fikretin dudağındaki gülümseme, Zeze’nin iskarpinleri.

Yıl 2019 unuttun mu diye soruyorsun  İstanbul’da olduğunu, unutmadım Zeze bekledim gelmeyişini, doğum günün kutlu mekanın olmak istediğin yer olsun...

Yazacağımı biliyordun, okuyacağını biliyordum bu da bize sondan bir önceki hatıra olsun.

1 Ağustos 2019 Perşembe

Ölümüne

Beton zemin üstü, demir parmaklıklar yanı, mavi tahta masanın etrafında karşılıklı iki rum kadeh tokuşturuyorlardı.
Sağlığına dedi birinci rum, sağlığına diye cevap verdi ikincisi.
Ulan benim neyimin sağlığı dedi birinci rum, göz gitmiş, kalp gitmiş, akıl zaten terelelli.
İyisin iyisin dedi ikinci
Bok iyiyim.

Cebinden 60 model kallavi çakmağını çıkardı bir sigara yaktı birinci rum.
Bir buçuk öksürdü ve açtı ağzını, bu kadar nankörlük etmemeli ölüme, her saniye ölümü çağıracak işler yaparken bu kadar peşinde koşmamalı insan çivi çakmanın.
Öleceğiz ulan öleceğiz işte ne var bunda? Anan da ölmedi mi? En çok ölüme hizmet etmiyor mu insan hayatı boyunca?
Siktiret sigarayı, rakıyı falan aha bu aldığın nefes bile çürütmüyor mu seni?
Ölümüne mi içelim yani dedi ikinci.
Ölümüne dedi birinci rum, ölümüne.

18 Temmuz 2018 Çarşamba

incir ağacı

Hiç mi özlemedin dedi,
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır gibi.
Ama o koca koca gözleri.
Kızgındı, haksızdı biliyordu ama yine de kızgındı.
Kaldım öyle, sesim yok.
Ulanlı cümleler kurmak istedim kuramadım.
Ya sen ben neler yaşadım biliyor musun diyemedim, öyle bakıyorum gözüne incir ağacı gibi.
Cevap ver dedi "cevap ver!" illa karşılaşmamız mı gerekirdi?
Boşver dedim içimden sus.
Dalına kurulmuş bütün salıncakları toplanmış incir ağacı gibi.

14 Temmuz 2018 Cumartesi

Bam Teli

Martının kanadından kopan bir tüy
Beyazıyla keser geceyi ikiye 
Köpekler, fahişeler ve sarhoşlar görür
Geri kalanların göz bebekleri sabaha müebbet

Rüzgarın peşinden koşarken tüy tanesi
Kırık topuklu kadınların rimelleri akar
Son sigarasını 3 sigara zamanı önce içmiş adamlar, bakışları sabit
Çöp tenekeleri zıvana kaynar

Sesin sus olduğu saatlere vurunca yelkovan
Senli benli olur tüm yabancılar
Yalanlardan yorganlar dikilir güneşe
Ertesi günü görmeden ölür daha kozasını kıramamış hazlar

Bam telidir gecenin
Dokunsan cinayet
Dokunsan intihar
Dokunsan 5 yaşından ağlar

12 Nisan 2017 Çarşamba

Batsın bu dünya

Tarlabaşının ön sokaklarında, arkası önü ne farkediyorsa...
Klarnetçi Halil 31 yaşında.
Sahnesi olmadığı günler koparmaya çıkar İstiklal sokaklarına.
Darbukada Recep, kemanda  Harputlu.

10 Yıldır tek tabanca, anası ölmüş, uzun vadeli karısı olmamış, babasını tanımamış.

Yine öyle bir gün, ekmeksiz, mekansız.
İstiklal sokakları bitik.
Her masaya yaklaşamıyor, yaklaştıkları masadan üç kuruş koparamıyorlar.
Hem sigarasız hem ekmeksiz dolanırken mükellef bir masaya yanaşıyorlar.
Halil üflüyor, Recep vuruyor, Harput'lunun parmaklar bi' yukarı bi' aşağı.
Çile bülbülüm çile, masanın şişman kızı ayakta bütün eller havada.
Allah.

Halilin gözleri masadaki sarmaya takılıyor, dedik ya anası öleli 10 yıl olmuş.
Masanın keyfi gıcır, darbuka kalkın diyor, güzel kız da kalkıyor.
Bu gece barda gönlüm hovarda.
Kızlar oynuyor.
Erkekler alkışta.

Beyoğlunda gezersin gözlerini süzersine bağlıyorlar, kızlar oturuyor eller hala havada.
Masanın sonundaki çocuk 20 lira sıkıştırıyor gırnataya.

Harputlu gecenin sonunda üçe bölecekleri paraya bakıyor göz ucuyla.
Kişi başı 6 liradan hallice.

Halilin gözü hala sarmada.
Parayı aldılar, hayırlı akşamlar diyor kemancı, masadan eyvallah elinize sağlık duyuluyor.
Halil gider ayak sarmaya uzanıp bi' dal alıyor helal edin diyor gülümseyerek.
Helal olsun diyor bankacı tipli genç, yanındaki şişman arkadaşı kulağına doğru gülerek "ibneye bak ya" derken.

Halil duymazdan geliyor, o sarma erimiyor ağzında adım adım uzaklaşırken.
Birden durup tükürüyor, zaten anasının sarması gibi değil.

3 Adım geri gidip kafasını şişmana 5 adım kala duruyor, sanki omuzları abi bırak değmez der gibi tutuyor  boynunu, elleri geride, kafası bırakın lan der gibi ileride.

Kime diyon lan sen?
Şişman iki saniye es veriyor çatalındaki kalamar yanaklarındakı, kırmızıyla.
Neyi dedim?
İbne diyorsun arkamdan pezevenk duymuyom mu ben.

Masadaki erkekler kalkıyor ayağa.
Recep'le Harput'lu giriyor Halil'in kollarına.
Tamam abi bir şey yok...
Halil kızgın, ibne senin babandır göt...
Garsonlar çıkıyor dışarı, eli kolu bağlı Halil'in yüzünden itiyor masanın en sarhoşu siktir git çekerek.
Bırakın lan diye bağırıyor, bırakmıyorlar.
Sonra garsonlar defolun lan buradan diyor üzerlerine yürüyerek.
Def oluyor Halil saz arkadaşlarının kollarında.

Yolda Halil hariç herkes konuşuyor, lan oğlum ne işin var, ekmeğimize bakalım, ne uyuyorsun, iş mi yaptığın...
Halil yediği tokatta.

Tarlabaşının ön sokağına geliyorlar, Halil hiç konuşmadan evine gidiyor hızlı adımlarla.

Çamaşır ipini söküp koltuğun üstüne atıyor.

Hakiki Bursa ekmek bıçağını alıyor mutfaktan, çamaşır ipinin yanına oturup klarnetine bakıyor.

Sol eli kalk gidelim bıçağı sok ibneye diyor, sağ eli as kurtar kendini.


Nefes ortağı klarnet yapma diyor.

Bıçağı bırakıp klarnetini alıyor ve üflüyor bağırırcasına.

Batsın bu dünya.


6 Mart 2017 Pazartesi

Oturgaçlar

Yan yana geldiğimiz oturgaçlar var, otobüste tanımadığın biriyle aynı noktaya bakarak zaman geçirmeni sağlıyorlar, sonra birlikte şöföre sallıyorsun.
Hastanelerde refakatçi oturgaçları var, tanımadığın biriyle tanışmanı sağlıyorlar, geceyi, bölüştüğün oturgaçlarda geçiriyorsun.
Nikah masasında o kaleme uzanmanızı da bitişik oturgaçlar sağlıyor.
Aynı saate 5 adayın çağrıldığı iş görüşmelerinde odadaki denyoyla konuşmadan önce yanındaki denyoyla susmanı sağlıyorlar.
Sinemada o ortadaki değerli kolluğu tanımadığın birine hediye etme güzelliğini de oturgaçlara borçlusun.
Stadyumlarda acımasızca üstüne bastığın oturgaçlar sayesinde yanındaki yabancılarla sarmaş dolaş oluyorsun.
Yani oturgaçlar oturmaktan çok birleştirmek için var.

Üç parça 20

Yaklaşık 4 km uzağındaydı o gün attığı ilk adımın, rüzgar üfleye üfleye kemirmişti kulaklarını. Geri dönmek için çok erkendi, geri dönmek için çok geç oluncaya kadar hep erkendi.

Derdini anlatacak kadar dil bilmek diye bi' terim var.
Sanki tek dert ekmek diyebilmek.
Halbuki bazen en zorudur derdini anlatabilmek.

O gün, o günlerdendi.

29 Yıldır aynı evi paylaştığı babasına anadilinde derdini anlatmaya çalıştı.
Anlatamadı.

Evden çıktığında gidecek yeri yoktu aklında, yanağı soğumadan atmıştı kendini dışarı.
Bu son 23 yılda yediği ilk tokattı.

Sadece yürüdü, reklam panoları geçti yanından, giriş katı evlerin tül perdeleri geçti, çöp bidonları geçti.

Pek arkadaşı kalmamıştı, insanlara yük olmaya başladığından beri sürgündü kendisine.
Hava kararmak üzereydi, insanlar denizi izlesin diye konmuş bir banka oturdu.
Başını iki elinin arasına alıp dizlerini izledi.

Nasıl yapar diye defalarca tekrar etti içinden, anlamadan dinlemeden, nasıl yapar.
Annem hayatta olsa vuramazdı dedi.
Annem hayatta olsa vurmazdı dedi.
Annesi öldükten sonra babası depresif bir adama dönüşmüştü.
Zaten çok keyifli bir adam olmamıştı hiçbir zaman ama bu hali çok fazlaydı.

Annesinden kalan altın kolyeyi ve iki bileziği satmıştı.
Geriye sadece alyansı kalmıştı, Gökhan'a göre  bu hatıra yeterdi ama babası aynı fikirde değildi.
Neden sattığını dahi söylemesine izin vermemişti.
Adeta yıllardır biriktirdiği kini kusarcasına, ağzına gelen her şeyi söylemiş ve bu cinnet gösterisini tokatla taçlandırmıştı.

Bağırıp başka kelimelerle  ağzından atmak istiyordu duyduklarını.
Özellikle bir cümle yediği tokattan da, babası ittiğinde kafasını çarptığı komidinden de daha ağırdı.

"Yıllardır beni kemirdin yetmedi şimdi de ölü ananı mı soyuyorsun!"

Annesi öleli 4 yıl oluyordu, babasının emekli maaşı ile geçiniyorlardı evleri anneannesinden kalmaydı, kira ödemiyorlardı ama tapu teyzesinin üzerineydi.
Teyzesi Almanya'da fahişelik yapıyordu, ama bu herkesin bilip kimsenin konuşmadığı bir sırdı.

Gökhan en son 2 yıl önce iş bulmuş 1 senesi dolmak üzereyken çıkarılmıştı.

Ayda bir-iki bazen iki ayda bir,  pazarcı tanıdıklarının tezgahında çalışıp küçük harçlıklar kazanıyordu.

Altınları da pazar tezgahı için satmıştı.
Her gün iş aramaktan ve babasından harçlık almaktan yorulmuştu.
Asım adlı 70 yaşlarında bir ihtiyar, ilk yıl malı ondan alması şartıyla tezgahını Gökhan'a devretmişti.
Gökhan  parça başı 5liraya Asım'dan  aldığı çocuk kıyafetlerini yedi-sekiz-on liraya satıp önce tezgah devrinden kalan 2000lira borcu kapatacak sonra evine ekmek götürmeye başlayacaktı.

Babasının uzun zaman sonra ilk kez gülümseyeceğini düşünerek eve gitmişti, gururla parayı masaya koydu, "bu benim yeni işim diyecekti."
Nereden çıktı bu para sorusunu yanıtladıktan sonra bir daha konuşamadı.


Önünden dalgalar geçiyordu, gözlerini dizlerinden ayırdı, ufuktan geçen gemiye doğru baktı.
Gemiyi görmüyordu, ellerini kafasının arkasında birleştirdi,
Yanaklarını ciğerlerinden taşırdığı havayla bir yelkenli gibi şişirdi.
Ellerini beline koydu ayağa kalktı, yerinde duramıyordu, küçük voltalar atmaya başladı.
Çok üşüyordu.

Para masada kaldı diye düşündü.
Para yanında olsa ertesi gün tezgahı alacak, altınları yerine koyana kadar eve dönmeyecekti.

Bildiği en yakın devlet hastanesine kadar yürüdü, acil servise girdi, kendine nispeten tenha bir sandalye buldu, artık üşümüyordu.

Gözlerini kapattı.

O esnada aynı acil serviste babasının gözlerinin kapatıldığını bilmeden uykuya daldı.